Osmaniye İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Evlenme Gelenekleri

Evlenme Gelenekleri

Düğünlerin, insan yaşamına canlılık katan bir fonksiyonu bulunmaktadır. İçerisinde birbirinin neşesine ortak olma, birleştirme ve bütünleştirme gibi muhtevalar barındırır. Ülkemizin büyük bir bölümünde olduğu gibi Osmaniye düğün gelenekleri de bazı aşamalar halinde gerçekleştirilir. Bu aşamalar: kız beğenme, kız isteme, nişan takma, düğün günü kesme ve düğün kurmadır. Düğün kurma; bayrak merasimi, bayrak dikme, bayrak kurbanı, çaba ya da kırkım, düğün eğlenceleri, kına yakma, damat tıraşı, gelin almadır.

          Kız beğenme, genellikle büyükler tarafından, düğünlerde, bayramlarda eş ve dost ziyaretlerinde gerçekleşir.  Evlenecek kişilerin kendisi tarafından da gerçekleşebilmektedir. Beğenilen kız, öncelikle erkek tarafının ailesi ve yakınları tarafından, kız tarafını ziyaret ederek gerçekleşir. Bu ziyaret sırasında kızın ve ailenin kusuru yoksa istemeye karar verilir.

Kız istemede, erkek evi kız evine düğür gider. Allah’ın emri, peygamberin kavli üzerine kız istenir. Münasip görülürse “Allah’ın emri üzerin verdik, münasiptir” denir. Dünürcüler tarafından kızın istenip söz kesilmesine kız bitirme denir.  Bunun üzerine ağız tatlısı adı verilen bir tatlı yenir veya şerbet içilir. Tatlı yendikten bir süre sonra, nişan (takı takma) töreni yapılır. Törene akraba, eş, dost ve komşular davet edilir. Nişanda soğuk bal şerbeti veya soğuk oralet ikram edilir.

Nişandan belli bir zaman sonra, erkek tarafı düğün yapmak için kız tarafından izin ister. Buna düğün günü kesme denir. Düğünler bayrak kaldırma merasimiyle cuma günü öğlen vaktinden sonra başlar. Bayrak dikme töreninde bayrağın dibinde kesilen kurbana bayrak kurbanı adı verilir. Bu kurbanın eti ilk gün gelen misafirlere yemek ikramında kullanılır. Düğünlerin müzik aleti davul ve zurnadır. Bayrak merasiminde yakın akrabalar, komşular ve mahalle sakinleri bulunur. Düğün eğlencelerinin başlamasından sonra, düğüne gelen davetlilerin düğün sahibine maddi katkı sağlamak maksadıyla verdikleri paraya çaba ya da kırkım adı verilir.

Bir ay kadar sonra kız tarafı, oğlan tarafına dürü (okuntu) dağıtır. Okuntu olarak bardak, eşarp, havlu vs. gönderilir.

          Kına merasimi, genellikle cumartesi akşamı kına merasimi gerçekleşir. Kına yakılacak gelinlik kıza kına elbisesi giydirilir, kadınların bulunduğu odaya getirilir ve diz çökerek oturtulur. Bu arada kadınlar kına türküleri ile gelini karşılarlar. Kına, bir tepsi içerisinde üzerine mumlar dikilmiş şekilde getirilir. Kına türküleri bitene kadar mumlar gelinin başında bir genç kız tarafından gezdirilir. Gelinin eline kına yakılırken genelde şu türküler söylenir:

                                            

                                                   “Kız anası kız anası

                                                    Başında mumlar yanası

                                                    İşte gelin gidiyorum

                                                    Nerde bunun öz anası”                                                  

          Kına yakma işlemi tamamlanmadan kız tarafı, erkek tarafından kına gümüşü adında bir altın takı takmasını ister. Bu bir Cumhuriyet altını, bilezik veya küpe olabilir. Kına işlemi, kına gümüşünün takılması ve kınanın yakılması ile sona erer. Gelinin arkadaşları ve oğlan evinden gelen kızlar kına gecesi günü gelin evinde yatarlar. Sabah olunca çeyizler ortaya açılır ve sayımı ile kayıtları yapılır. Bu kayda “değer biçme” denir. Yapılan bu senet, kız evine verilir. Boşanma durumunda bu eşyalar kız evine iade edilir.

          Damadın zifaf sonuna kadar süren yakın arkadaşlarına “sağdıç” kızın arkadaşlarına ise “yenge” denir. Yengeler de gelini banyo yaptırıp, gelinlik elbisesini giydirene ve onu hazırlayana kadar ona yardımcı olurlar. Sağdıç ve yengelerin görevi zifaf sonuna kadar devam eder.

          Düğünün son günü olan pazar günü, damat herkesin görebileceği bir yere oturur ve sağdıçları tarafından hizmetleri yapılarak tıraşa hazırlanır. Hamama götürülür ve damatlıkları giydirilir. Gelin de arkadaşları tarafından hazırlanır. İki kat elbise giydirilir. En altta kırmızı, onun üstünde önü açık, yeşil etek vardır. Başına fes giydirilir. Fesin üzerine kırmızı duvak atılır. Onun üzerine de pullu eşarp konur. Alnına ayna takılır. Yanaklarına duluk (zülüf) yapılır. Alnına kâkül kesilir.

Pazar günü davullu zurnalı gelin alma töreni yapılır. Oğlan evinden kafile halinde kız evine giden alaya “samen” denilmektedir. Geçmişte yengeler gelin almaya atlarla gitmekteydi. Gelinin atı sağdıçlar tarafından süslenir ve hazırlanırdı. Atın alnına ayna, kulaklarına eşarp takılır, üzerine heybe atılırdı.

Gelin baba evinden çıkacağı sırada beline yeşil, sarı, kırmızı, mor kuşaklar bağlanır. Bunun anlamı gardaş kuşağıdır ve kardeşlerin sayısı kadar geline kuşak bağlanır. At kapıya gelince, gelinin kardeşi yol parası ister. Yol parası alınınca gelin kapıdan çıkarılır türküler söylenerek ata bindirilir. Yengeler arkada, gelin önde olacak şekilde evden çıkılır. Bu arada cirit oyunu oynanır. Silahlar sıkılır. Mezarlığın etrafı dolanılır.

Gelin oğlan evine geldiğinde bayrak gelinin önüne konur. Burada da yol parası alınır. Bu, para veya hediye şeklinde olabilir. Kayınbabası bir inek, kaynanası da bir koyun hediye eder. Yengeler ise çebiç (oğlak) verir. Geline ayrıca para da verilir. Bu arada gelinin elinde bir ayna ve ekmek vardır. Davul zurna eşliğinde oynatılır. Düğün evine geldiğinde eline bir şişe verilerek atması beklenir. Bu, gelinin gücünün ölçülmesi anlamındadır. Eşiğe konmuş ekmek dürümü ise onun inancının sembolüdür. Ekmeği alır öper başına koyar ve öylece içeriye girer. Bu hareket aynı zamanda rızkının bol olması anlamındadır.  

Oğlan evinde büyük bir sinsin ateşi yakılır. Damat, ateşin yanına getirilir. Güveyin sarığı bağlanır. Babası çağrılır. Sarık tutmuyor diye babasından mal istenir. O da verir. Damat gelirken yine türküler söylenir. Sarık iyice bağlandıktan sonra abdallar davul zurna çalar ve para alır. Halaylar yöre düğünlerinin değişmez eğlenceleridir. Hem oyun oynanır, hem türkü söylenir. Bu nedenle yöredeki oyunların mutlaka bir türküsü, bir hikâyesi mevcuttur. Yengeler güveyin önünde ateşin yanına, ellerinde üzümler ve kömbeler olduğu halde oynayarak giderler. Sağdıçların üçü damadın bir yanında, üçü de diğer yanında bulunur. Damat övülürken türküler söylenir.

Düğünlerde deve oyunu, kartal oyunu ve kadı gibi oyunlar oynanır. Düğünde, ayrıca damat bir eve saklanır. Gençler onun elbisesini giydirir. Bu arada karşı tarafın gençleri, damadın eşyalarından çalabilmek için, çeşitli yollara başvururlar. Çalabilen eksiği sorar ve karşılığında bir şeyler alır.

Gelin ve damat, imamın yanına getirilir. Kızın yanında iki kişi vardır. İki rekât namaz kıldırılır. İmam nikâhı kıyılır.  Sabah olunca geline (tülbent) baş bağlanır. Köyün kadınları gelinin etrafına toplanıp, başına izar takarlar. Geline para atarlar. Davetlilere yemek verirler. Daha sonra gelenlere havlu, çorap vs. hediyeler dağıtılır.

 

KINA TÜRKÜSÜ

Atladım da eşiği,                                                                Yuduğun yastı taşlar,

Sofrada buldum kaşığı.                                                       Gölgelendi ağaçlar.

Büyük evin de âşığı,                                                            İşte goydum gidiyorum,

Gız anam, kınan kutlu olsun.                                                Beni unutmayın gardaşlar.

Baba baba kölen olayım,                                                     Zalım ana, zalım baba,

Sakalına tel olayım.                                                             Zalım ana, zalım baba

Verme beni develiye,                                                           İşte koyup gidiyorum,

Kapına da kul olayım.                                                          Hani elimin kınası.

Altın teşt içinde,                                                                   Şu görüneni ekin sandım,

Kınan ezilsin.                                                                       Ekin değil, burçağımış.

Gümüş tarağınan,                                                                 Gız anadan ayrılması,

Zülfün çezilsin.                                                                     Yalan değil, gerçeğimiş.

Bir incecik çay dolanır,                                                        Gız anası, gız anası,

O da vaktinde dolanır.                                                         Üstünde mumlar yanası.

Ana besler, el gönenir,                                                          İşte geldik gidiyoruz,

Vermen beni develiye.                                                          Hani bunun öz babası.

GELİN ATA BİNERKEN

Bindiğin atlar etlensin,                                                         Çattılar ocak taşını,

Gittiğin yollar otlansın.                                                         Gurdular düğün aşını.

Gız anan heyle katlansın,                                                     Çağırında gardaşını,

Vermen beni develiye.                                                         Çeksinde atının başını.

Develeri hey ha bilmez,                                                        Bindirdiler Arap ata,

Adamları selam almaz.                                                         Götürürler yönün öte.

Saçımı uğruma (yanıma) çeksem,                                         Ağgedik’ten aşırırlar,

Arkama çekenim olmaz.                                                      İzarları tüte tüte.

Keklik kafese tünedi,                                                          Biner atın iyisine,

develi oğlunun inadı,                                                            Gider yolun goyusuna.

Vermen beni develiye,                                                         Gız anam yazgın buyumuş,

Elalem sizi gınadı.                                                                Allah da böyle buyurmuş.